Facebook COO’su Sheryl Sandberg, Neden çok az sayıda kadın lider var konuşmasında şöyle söylüyor.
"Dünyanın hiçbir yerinde kadınlar hiçbir meslekte yüksek düzeylere gelemiyorlar. Rakamlar açıkça gerçekleri anlatıyor. 190 devlet başkanı arasında dokuzu kadın. Dünyada meclisteki bütün insanlar arasında yüzde 13 kadın. Kurumsal sektörün içinde üst düzeyde bulunan kadınlar, üst düzey yönetimde, yönetim kurullarında — yüzde 15, 16 dan ibaret. Rakamlar 2002’den bu yana değismedi ve tam tersine gidiyor. Kar amacı gütmeyen, daha çok kadınlar tarafından yönetildiğini düşündüğümüz şirketlerde bile yüksek düzeyde görev yapan kadınlar: yüzde 20.
Bence, ülkelerin ve dünyadaki şirketlerin yarısı kadınlar tarafından yönetilmeye başladığı zaman, dünyamız daha iyi bir yer olacak."
Dünyanın daha iyi bir yer haline gelebilmesi için oldukça fazla sayıda faktörde iyileşmeye ihtiyaç olduğu kesin ancak daha küçük sistemlere, organizasyonlara baktığımızda neden kadın liderlere daha çok ihtiyaç duyduğumuz apaçık ortada.
Çalışanların anlam kaybı ile mücadele ettiği, sistemi sorguladığı, bağlılığın azaldığı, kaygıların, belirsizliğin arttığı, fakat bir diğer yandan gelen yerini koruma, ilerleme, hedef tutturma isteği ile baskının her geçen gün arttığı plaza odalarında, varoluşumuzun biricikliğini görecek, şefkatle dinleyebilecek, kapsayıcı, otantik ve doğal bir liderlik haline ihtiyaç duyduğumuzu ve kadınların bu yönleri ile temas etmekte erkeklerden daha şanslı olduğunu düşünüyorum.
Yeni Zelanda’nın Başbakanı Jacinda Ardern'in, 3 yaşındaki kızı ulusa sesleniş konuşmasını böldüğünde o anı nasıl yönettiğini gösteren videolarını belki birkaç defa izlemişimdir. Milyonlarca defa paylaşılan o videonun ses getirmesinin ardında, günümüzde herhangi bir seviyede liderde gördüğümüzde etkilendiğimiz bu varoluş hali vardı. Vitrinler, meli,malı'lar, mükemmelliyetçilik ve performans kaygısından sıyrılmış o halde, "insan" olduğumuz gerçeğini yaşayan, bunu bilen bir liderlik duruşu vardı.
Kadın liderliğin artışını konuşurken, konuşmamız gereken çok sayıda konu var. Cam tavan sendromu, en gelişmiş ülkelerde bile içten içe deneyimlenen cinsiyetçi yaklaşımlar, aile içinde kadına yüklenen roller, çocuklarımıza okuduğumuz kitaplarda verdiğimiz mesajlardan, kız çocuklarına söylediğimiz sözlere kadar geniş spektrumda bir konu yelpazesi bu. Fakat konuşmamız gereken belki de en önemli konu şu.
Kendi önümüze koyduğumuz taşlar var mı?
Kadınlar, zaten oldukça engebeli bu yoldaki taşları temizler ve dış engelleri geçerken, kendilerine takılmamayı nasıl başarır?
Biraz daha sert olmalısın geri bildirimi aldığı için, takımına oldukça iyi gelen "şefkatli hali" kesip atan kadın yöneticilerle çalışıyorum. Evdeki sorumlulukları çoğunlukla tek başına üstlenmeye dair bir perspektifi olduğu için, yaşamında dengeyi kaybetmiş, vazgeçmiş kadın yöneticiler tanıyorum. Masada bir ses sahibiyken, kendi iç seslerine takıldığı için, sesini düşürmüş kişilerle çalışıyorum.
Sheryl Sandberg, Lean In - Sınırlarını Zorla kitabında şöyle diyor. Kadınların karşılaştığı birçok engelin kökeninde korku yatar. Sevilmeme korkusu. Yanlış seçim yapma korkusu. Olumsuz ilgiyi üzerine çekme korkusu. İşlerin altından kalkamam korkusu. Yargılanma korkusu. Başarısızlık korkusu. Ve korkunun kutsal üçlüsü :kötü bir anne /eş /kız çocuğu olma korkusu.
Korkmayalım diyerek, işe yaramayacak bir kısa hap öneri vermek mümkün değil, ancak kendimize şunu sorabiliriz.
- Korkmasaydım ne yapardım?
Bu soruyu kendine daha fazla soran kadına, aktif mağdurluktan çıkmaya, içindeki şefkat ve kapsayıcılıkla bağ kurmuş erkeğe ve kadın-erkek demeden, sisteme ihtiyaç duyduğunu getirmeye niyetli, hizmetkar liderlere ihtiyacımız var.
Comments