top of page

"Otantik olmak"- Kendin olma deneyiminin büyüsü, kendine sadakat- 5 kritik pratik

Benim bu yaşamda en çekici bulduğum insanların ortak özelliği "otantik" olmaları. Özgünlükleri... Özgürlükleri... İçlerinde var olduğunu gördüğüm sesle mücadele etme biçimleri. Yaşam, hayat, toplum çekiştirirken, kendilerini oldukları haliyle, doğallıkla ve farkındalıkla içinde oldukları ana getirme biçimleri...

O sevsin, bu beğensin, o alkışlasın diye değil, öyle hissettikleri ve düşündükleri için, o anda, öyle var olmaları.

Başkalarından çok kendilerine sadık olurken, kendileri kadar başkalarının da varoluşuna saygı duymaları. Aradaki o muazzam önemli dengeyi kurma çabaları. Bunu hep çok büyüleyici buldum.


Oscar Wilde, "kendiniz olun, geri kalan herkes zaten alınmıştır" derken yalan söylemiyordu. Koca dünyada tek, biricik ve kendimize özgü olduğumuzu biliyoruz. Biliyoruz ama gerçek bir otantiklik, özgünlük deneyimini ne sıklıkla yaşıyoruz konusu, bugünlerde eğitimlerde de konuştuğumuz, altını deştiğimiz bir soru...


Özgünlüğü, yine bu eğitimlerden birinde, bir katılımcım " epey riskli bir şey" olarak tanımladı. Bir perspektifle doğru... Uyum sağlamak, beğenilmek, diğer insanlar tarafından kabul edilmek, bir noktaya kadar sağlıklı ihtiyaçlar. Ancak bu ihtiyaç, bireyi, kendisi gibi olma ve davranma deneyiminden uzaklaştıracak kadar yüksekse, kendimiz gibi olmayı "riskli" bulmaya başlıyoruz. Oysa Gözde olmanın, Ayşe olmanın, Ali olmanın riskli olması esasen nasıl mümkün olabilir? Bunu riskli bulmak, gerçekte kim olduğum değil, kim olmam gerektiği üzerine düşünmem ve yaşama bu halimi sunmam demek. Sürekli bir maskenin ardında nefes almaya çabalamak gibi... Kabul edelim, teknoloji çağında gerçek benliği korumak bir mücadele gerektiriyor. Bize kim olacağımızı, ne istediğimizi ve kendimizi nasıl ifade etmemiz gerektiğini söyleyen bir medya tarafından sürekli bombardımana tutuluyoruz. Daha çok yakın bir geçmişte, hatta hala- bize "kim olmamız gerektiğini" söyleyen aileler ve okullar tarafından yetiştirildik. Bize kendi değer setini dayatmaya çalışan organizasyonlar tarafından işe alınıyor, bu değerleri andımızı söylermiş gibi yaşamaya davet ediliyoruz.


Bu başlı başına doğamız için oldukça tehlikeli. Gabor Mate, Alice Miller, Nihan Kaya... Hepsi benzer ve önemli birşeyi söylerler. Kendi otantik kimliğinden uzakta bir yaşam, sadece zor değil aynı zamanda fiziksel olarak yıkıcı bile olabilir.


Özgün, otantik olmak, bireyin gerçek benliğini ve nasıl hissettiğini gösteren şekillerde hareket etmesi anlamına geliyor. Bu, duygularımı istediğim gibi , istediğim şekilde, istediğim yerde ifade ederim anlamına gelmemeli zira sosyal varlıklar olarak, kendi varlığımızı ortaya koyarken karşımızdakinin de varlığını tanımak önemli bir duygusal zeka becerisi. Otantiklik, ben buyum, kimse de kusura bakmasın diyip, ben özgünüm maskesi altında yaralanmaları, kırılganlıkları ya da değişime karşı direnci gizlemek için harika bir kaçış alanı sunuyor bireye bazen.


Oysa otantik olmanın bugüne kadar yapılmış iyi tanımları arasından en sevdiğim, Goldman ve Kernis'in tarifi... Otantikliği bireyin günlük yaşantısında gerçek benliğini engellenmemiş bir biçimde yaşama geçirmesi olarak tanımlıyorlar. Bu tanımlamanın ardından şunları ekliyor Kernis.


"Otantik davranış ödül edinebilmek veya cezadan sakınmak amacıyla ortaya çıkmaz; kişinin kendi değerleri, tercihleri ve ihtiyaçlarıyla uyumlu olarak ortaya koyduğu davranışları içerir."


Bu bağlamda, otantiklik "rağmen" bir duruş gerektiriyor.


Sevilmemeye rağmen,

Onaylanmamaya rağmen,

Alkışlanmamaya rağmen,

Farklılıklarıma rağmen, kendimi "ortaya koymayı" göze alabilir miyim?


Otantik benliğimi dışarıya çıkarmak için üzerinde çalışabileceğim pratikler var mı?


Öncelikle otantik benliğimizin bilinçaltımızın derinliklerinde gömülü olduğunu ve Adler'e göre açığa çıkarmanın bir self-study, kendinle çalışma süreci gerektirdiğini kabul edelim.


Bu süreçte, 5 kritik pratik var benim kendimce not aldığım.


1- Kendini objektif olarak gözlemlemek: Hep kullandığım tabirle, kendine şuurlu şahitlik etmek. Ne zaman neye uyum sağlamaya çalışıyorum, kendimden ne zaman uzaklaşıyorum, bunlar bana varoluşun farklı boyutlarında nasıl deneyimler olarak geri dönüyor?


2- İç seslerini gözlemlemek: İçimdeki -meli, -malı sesleri kime ait? Kendi sesim olduğunu zannederek kime ait bir sesi taşıyorum? Çocukluğumda, kendim gibi olmamın engellediği deneyimler yaşadım mı? Bunların hangilerini yetişkin hayatıma, nasıl taşıdım? Hata yapmaya karşı nasıl cevap veriyorum? Hata yaptığımda kendime ne/neler diyorum? 3- Değer setlerini gözlemlemek: Yaşama katılışımı etkileyen hangi değerleri taşıyorum? Benim için hangi değerler olmazsa olmaz? Bu değerleri nasıl yaşıyorum? Hangi değerim beni otantik benliğime daha çok yaklaştırıyor? Beni otantik benliğimden uzaklaştıran bir değerim var mı?


4- Kırılgan anlarımı gözlemlemek: Hangi zaman, durum, olaylar karşısında kendimi "kırılgan" hissediyorum? Bu halimi, kimlerle, nasıl paylaşıyorum? Paylaşmıyorsam, beni paylaşmamaya iten ne? Paylaşmak yerine ne yapmayı seçiyorum?


5- Öz - şefkatimi gözlemlemek: Kendime karşı geliştirdiğim bir öz-şefkatim var mı? Hayatımdaki farklı rollerim içerisinde, kendim gibi olmamamı, kendimden uzaklaşmamı, kendime karşı gelip, başkasına sadakati seçtiğim zamanlar için bir öz-farkındalık ve şefkatli davranış becerim var mı? Bu anlar ne zaman, neden, ne sıklıkla yaşanıyor? Bu anlarda kendime karşı nasıl davranıyorum?


Sizi bilmiyorum, ama yaşım ilerledikçe, içimdeki otantik kimliğe daha çok ulaşmaya çabaladığımı, bunu daha çok dert ettiğimi, oradan uzaklaşma halinin bana yaş aldıkça daha korkutucu geldiğini ve yanında en mutlu olduğum insanların, beni o kimliğimi yaşamam için cesaretlendiren insanlar, en mutlu olduğum anların da, kendimi, olduğum gibi, tam ve bütün olarak, ortaya koyabildiğim anlar olduğunu görüyorum. Hayat, tam olarak da kendimiz olarak katılabildiğimizde çok başka bir deneyim değil mi?


İyi haftalar.


Gözde Berber Özbalaban

1.575 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page