Sizi bilmiyorum ama kendim de dahil olmak üzere pek çok kişide olduğuna inandığım, çağın hastalıkları literatüründe henüz yeri olmasa bile baş köşeden yerini almayı çoktan hak eden, içine çekildiğimiz hız, rekabet, hedef, performans, tüketim ve hep daha fazlası döneminde, bizi yine varoluşun pek çok boyutundan vurduğuna şahit olduğum bir mesele var...
Aciliyet.
Kendi dünyamdan örnek vereyim. Ben gelişim sektöründe çalışıyorum. Ne kadar gerçekten acil olabilir konular benim işimde samimiyetle şüpheliyim ama sonunda 5 ünlemli çok acil başlıklı e-postalar alabiliyorum.
Çok sevdiğim bir arkadaşım anlatmıştı, bir gün çok tanıdık ama ismini burada vermeyeceğim üst düzey bir yöneticisinin yanına gidiyor, diyor ki efendim acil. İnsanın hayatında diyor meşhur yönetici, acil, ya bir ya iki kere olur. Geri kalan hiçbir şey, esasen O KADAR ACİL DEĞİLDİR.
Pandemi dönemi bu anlamda işleri daha da zorlaştırdı. Yarı yürür, yarı koşar şekilde toplantı odalarından, ofislere, evlerden işyerlerine, trafikten kendi kişisel zamanlarımızı ayırdığımız yerlere koşarken, korona ile zaman ve aciliyet meselesi de boyut atladı. Onca zamandır, her gün kaç kişiyle eğitim yapıyorum, bir kişiden sakin sakin çalışıyoruz ya da yaşıyoruz duymadım. İşin acıklı tarafı, buna maruz kalan çocukların varlığı.. Çocukların hayat algısı, zaman algısı, her gün bin parçaya bölündüklerini gördükleri ebeveynler... Ebeveynlerin kapanmayan bilgisayar, bitmeyen toplantıları, sürekli acil ve önemli olduğunu söyledikleri işleri...
Kendi adıma 1, 5 yaşındaki oğlum Tuna, yaşamı bir koşturmadan ibaret olarak görecek diye çekiniyorum ve mümkün olduğunca yavaşlamaya çalışıyorum onun şahitliği söz konusuyken.
Peki neden?
Neden bu kadar acele? Meyer Friedman ve Ray Rosenman, iki kardiyolog, hastalarının çoğunun "can sıkıcı bir aciliyet duygusundan" muzdarip olduğunu fark ettikten sonra "aciliyet hastalığı" terimini ortaya attılar. Bu hastalığı, "daha fazla şeyi başarmak veya giderek daha fazla etkinliğe daha az zamanda katılmak için sürekli bir mücadele ve aralıksız bir girişim içinde bulunmak" olarak tanımladılar.
7/24 bağlı olma durumumuz, giderek artan bir şekilde FOMO'dan muzdarip olan insan sayısını artırıyor - FOMO: kısaca kaçırma kaygısı - (Fear of missing out). Aciliyet hissini sıklıkla yaşayanlar, her şeyden önce bu kaygı sebebiyle bağlantıyı kesmeye ve yavaşlamaya isteksiz. Eksiklik, yetersizlik, yetişememe, yakalayamama gibi duygular, her yerde "acil" konusunu tetikliyor. Oysa mesele çok derinlerde... Baksak görebiliyoruz ama çözmek için derinlere inmek lazım.
Bir diğer neden, öğrenilmişlikler ya da zihinsel kodlar... Bir şeylere hızlı bir şekilde cevap vermezsek işlerin bozulabileceğinden duyduğumuz endişeler... Algılarımız.. İzin almanın veya bir göreve hayır demenin nasıl görüneceği konusundaki bakış açımız. Bütün bunların yarattığı, erişilebilir kalma ihtiyacı, acelesi olan insanların sürekli olarak "açık" kalması anlamına geliyor.
Sonuç?
Stres hormonu.. Kortizol.
Uzun vadede depresyon başta olmak üzere, yüzlerce fiziksel hastalık... İlişkilerde bozulma... Aşırı uyarılma sonrası kilitlenip hata yapmaya açık hale gelen zihin.. Uyku sorunları... Peki Ne Yapılabilir?
- Hayır demeyi öğrenmek ve maliyetleri ile yüzleşmek
- Her seferinde bir işe odaklanma becerisi ile ilgili çalışmak
- İyi bir önceliklendirme yaklaşımı için planlama yapmak
- Bana kalan zamanı, ben zamanını- yavaşlayarak değerlendirmek
- Teknoloji kullanımını azaltmak
-Sabah erken kalkmayı alışkanlık haline getirebilmek- çünkü günün başlangıcı çok mühim...
- Destek istemek
Bana sorarsanız, bunlar hepimizin bildiği şeyler. Konu yapmak olunca tıkanıyoruz ama yine de çabalamaya değer. Bir de bireysel çabalardan daha mühim bir mesele var.
Kültür.
Şirketlerin iklimi...
Sahte ivedilik iklimi taşıyan şirketler ve o şirketlerin acil'lere bayılan tepe yönetimleri oldukça işler zorlaşıyor.
Yine de ben gün geçtikçe insanı daha da odağına almaya çabalayan İK' yaklaşımlarının varlığından ve bütün bu koşmaya hayır demeyi daha iyi becerdiğini gördüğüm yeni nesilden umutluyum.
Önümüz yaz.
Dilerim en azından daha az acil bir gündem sizi bekliyordur :)
Son olarak buraya Cal Newport'un böyle bir dünyada odaklanmış başarı ile ilgili yazdığı kitabının özetini bırakıyorum.
Comments