top of page

Haftanın Fit 3'lüsü-Hayır Demenin Büyüsü, Yankı Odaları & Dijital Minimalizm











Dr Gülcan Özer paylaştı aşağıdaki satırları geçtiğimiz hafta.


"Sanal âlemin varlığını, bugüne ve muhtemel yarına hâkimiyetini kabul ettik ancak insanla ilgili neye iyi geldiğini ben halen anlayabilmiş değilim. İnsanın insana muhtaç oluşunu, insanın insana iyi gelişini, yalnız kalmayı, sıkılmayı, kendi kendinle mecburen tanışmayı, çok düşünmeyi, hatırlamayı, bilgi biriktirmeyi önemsizleştirdi, ihtiyaç dışı bıraktı. İnsanın insana muhtaç oluşunun yerini insanın sanal dünyaya muhtaç oluşu aldı.

Gerçek olanın yok sayılmasının, hayatın dışında tutulmasının bir işe yaramadığına hatta fena olduğuna da itirazım yoktur. O vakit ne yaşadığımızı doğru okumaya çalışalım.


- Haberleşmek başka ilişki başka.

- Sanal ortam bu vaktin gerçeği; ister kabul edelim, ister etmeyelim.

- Gözün göze değmediği iletişim halinin adı muhabbet değildir.

- Yalnız olmaya da, sıkıntıdan kendine bakmaya da insanın ihtiyacı vardır. Teknolojinin işgal etmediği vakitler geçirmek lazımdır, iyi gelir."


Bu haftanın bülteni,

teknolojinin hakimiyetini kabul etmiş, ama bu hakimiyet altında, insanın kendine yahut başkasına iyi gelebilmesi için önce farkındalık, ardından bilinçli seçimlerin gerektiğine inananlar ve o iyi geliş haline dair yollar arayanlar için....


"HAYIR DEMENİN BÜYÜSÜ"

Hayır kelimesinin iki anlamı var malum. Birincisi evet'in zıttı olan hayır. Diğeri de, hayırlısı derken kullandığımız, ya da "hayır işi" diye ifade ettiğimiz iyilik hali...
İyi niyet bildiren Arapça “hayır” (hay’r) kelimesinin olumsuz kullanımı 17.yy Osmanlıcasında yaygınlık kazanmış bir kaynağa göre. Osmanlılar, Türkçe‘de olumsuzluk bildiren “yok” kelimesine nezaketen “hayır“ı ekleyip “yok hayır” diyerek, “cevabım olumsuz, ama hayırlısı” demek istemişler.

Manasına bakınca bile o kadar korkulacak bir kelime değil yani ama özellikle güçle ve güç atfettiği insan ya da kurumlarla olan ilişkilerinde arıza olan toplumlar ve bir davranış paterni olarak, aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey'i seçmiş olanlar, kaygılar, korkular sebebiyle ve çok da iyi niyetle genellikle hayır demeyi kolay bulmuyor.


- Öğle yemeği bile yiyemiyorum.

- Gece yarılarına kadar çalışıyorum.

- Kendim dahil, iş dışında kimseye ayıracak zamanım yok.

- Hayatın kontrolü bende değilmiş gibi cümlelerini zaten çok duyuyorduk, pandemiyle birlikte sanki daha çok duyuyoruz.


16 küresel şehirde 3,1 milyon kişinin e-postaları ve toplantıları üzerinde yapılan bir analiz, pandeminin ilk haftalarında ortalama iş gününün yüzde 8,2, yaklaşık olarak 48,5 dakika arttığını ortaya koydu.

Yine aynı analiz sonuçlarına göre;

-Çalışanlar günde yüzde 5,2 daha fazla e-posta gönderiyor. -İnsanlar yüzde 13 daha fazla toplantıya katılıyor. -Her toplantıya davet edilen kişi sayısı yüzde 14 arttı.

Kötü (veya iyi) haber, kısa vadede bu çalışma düzeninde bir değişiklik olmayacak. Daha çok yeni, finans ve ilaç sektöründen dev şirketler, çalışma modellerindeki kalıcı değişimi anons ederek, uzaktan çalışmanın bir yere gitmediğini gösterdiler.


Bu ne demek?

“Hayatımız ve işimiz arasında gerçekten belirgin sınırlar yaratamadığınız sürece, fiziksel, ruhsal, düşünsel olarak acı çekmemiz neredeyse kaçınılmaz”

Eğitimlerde de epey masaya gelen bir konu olduğu için, bu dertten muzdarip olduğumuz zamanlar ve durumlara bunu bir hatırlatmak istedim.


"Hayır" büyülüdür.

Doğru zamanda, doğru şekilde ifade edilirse, her zaman söylenebilir.

Bilinçli seçimdir.

İnsanın kendine sadakatidir.


Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, iş, kişisel zaman, kullandığın sosyal medya, ilişkilerin, izlemeyi seçtiğin haberler bile... Hepsi bir seçim gerektiriyor ve neye hayır derken, neye evet diyeceğimizi seçmek, sağlığımızı ve iyilik halimizi korumak için boynumuzun borcudur.

YANKI ODALARI KAVRAMINDAN NE ÇIKARIRIZ?


Geçtiğimiz günlerde 10 saate yakın açık kalan ve içerisindeki konuşmacıların da değişmediği bir ClubHouse odası vardı. 10 saat... Merakımdan ara ara girip dinledim. Aynı konu hakkında, aynı fikirlere sahip insanların, aynı şeyleri, farklı cümlelerle defalarca dile getirmesi ve bu ortamda 10 saat geçirebiliyor olmak, konuşmacısı ve dinleyicisi için farklı ihtiyaçları karşılıyor olabilir, psikolojik ve sosyolojik açıklamalar yapılabilir, ama maksat gelişmekse, ki hemen hemen herkes bu platformu "gelişim" için kullandığını söylüyor, bu amaca ne kadar hizmet ediyor emin değilim.


İnsan denen canlı, "aynılıkla", "benzer olana sürekli temasla" büyümüyor.


Yankı odası- Echo Chamber- tabiri inançların kapalı bir sistem içinde iletişim ve tekrarla güçlendirildiği veya pekiştirildiği ve çürütülmeden izole edildiği durumları ifade etmekte kullanılan bir terim... Sosyal medya platformlarında bir araya gelen, birbirine benzer nitelikleri taşıyan insanların aynı şeyleri konuşarak, aslında yankı odalarında sohbet ettiklerini işaret etmek için kullanılıyor. Kendi sesimizi, kendimiz gibi olanı sürekli duyduğumuz bir algoritmanın içine hapsedilmek gibi.


Farklı olana temas, gelişimin ön şartı.


Ne yapabiliriz?


-Kendini aynı kaynaklarla besleme.

-Sosyal medyada ve internette karşına çıkan her şeyin, senin geçmiş aramaların, ayak izlerin ve eğilimlerin ile ilgili olduğunun farkında ol, yemi yutma...

-Sürekli aynı, benzer, yakın, senin gibi insanlarla konuşma.

-Farklı bakış açılarının peşine düş, ara, yankı odasında yaşama.


Buraya politikacı Özlem Çekiç'in, benzer mesajı verdiği bir videosunu bırakıyorum.


Bana nefret e-postası atan insanlarla neden kahve içiyorum?




Bu kitap, bu bültende önerilmezse olmazdı.

Cal Newport'un dijital minimalizm kitap özetini de aşağıya iliştirdim.


digital-minimalism-newport-en-35948
.pdf
Download PDF • 244KB

Bu bültenin yayınlandığı pazar, oğlumun 1 yaş gününü kutlayacağız. Onun neslinin, dijital dengeyi bizden daha iyi kurmasını diliyorum...


İyi pazarlar.


Gözde



196 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page