top of page

Haftanın Fit 3'lüsü-Dijital Dünyada Bağ Kurmak, Teknolojinin Ölçüsü& Hepimize İyi Gelecek Bir Dil













Hepimiz cebimizde akıllı telefonlarımızı taşımaya başlamadan önce, nasıl olduğunu bildiğimiz tek yolla birbirimize bağlanıyorduk - şahsen.

Annelerin, karşı apartmandaki komşuyla, balkona bir şeyler asarak haberleştiği, telefon için sıra beklenen, mektup arkadaşlarımızın olduğu, fotoğraf albümlerindeki yüzlere zoom yapamadığımız, hayatlarımızdaki önemli güncellemeleri sadece yanımızdaki insanlarla paylaşabildiğimiz, çocukluğumla ucundan yakaladığım günlere güzelleme yapacak değilim. Her dönemin kendi içinde farklı açılardan avantajları ve dezavantajları var. Mesele denge ve ölçüde... Ama bir konuyu bu bültenin bu haftaki konusu yapmak isterim. Dijitalleşme ve Bağ Kurmak


Günümüz dünyasında "bağlı" olmak çok daha karmaşık bir kavram haline gelmiş durumda. Dün bir eğitimde "bağlı hissetme" kavramı üzerine konuşuyorduk. Yapılan bazı araştırmalara göre insanlar bağ kurma kavramını artık en çok dijital dünya ile ilişkilendiriyorlar.

Sosyal ağlarımız, çevrimdışı olarak sürdürebildiğimizden daha fazla bağlantıyı yönetmemize olanak tanıyor; bu, ağlar, global bir dünyanın parçası olmak, haber almak, öğrenmek için müthiş bir fırsat. Katıldığımız dijital toplantılar, ekip olarak bizi bir araya getiriyor, iş ve insan kaynağı yönetmemize olanak sağlıyor ama bir yandan da derin bir yalnızlık duygusu üzerine konuşuyor araştırmacılar.

Bu kadar çok kişiye bağlıyken bu kadar az kişiyle bağlantılı hissetmemiz nasıl mümkün olabilir?


MIT Profesörü Sherry Turkle’nin linkini bıraktığım videosunu teknoloji ve insani bağlar üzerine düşünen, düşünmek isteyenler ziyaret etmek isteyebilir.


Bu haftanın başlığı ilginizi çektiyse, modern dünyanın en yaygın rahatsızlığı olduğuna inanılan, pandemi dönemiyle de yaşamlarımızın ortasına yerleşen o yalnızlık duygusu- bağlı gibi görünüp bağlı olmama hali - ile ilgili yapılabileceklere de biraz bakalım isterseniz. Hollanda, pandemi döneminde yalnızlık çeken insanlar için 58,5 milyon euroluk bir bütçe ayırdı.


Biz buradan epey uzağız, ama -en azından başlangıç olarak- yapılabilecek çok basit bir şey var.

Kamerayı açmak.

Teknoloji yararlı bir araç, dünyanın öbür ucuna sesimizi anında duyurabiliriz ancak aynı zamanda görebilecekken, en azından bu imkan varken, fark ediyorum ki bunu tercih etmeyen bir çoğunluk var, eğitimlerde de kapalı kamera yüzdesi epey yüksek.


Günde onlarca kere yaptığımız toplantılarda, kameraların kapalı olması demek, çoğu insanın tanımlayabileceği ve son araştırmalara göre rakamı 27 olarak belirlenen farklı duyguları hissedecek bir şansa sahip olmamak, duyguların iletilebileceği yüz ifadesi ve mimikleri görmemek, yani kısaca bağ kurmamak demek aslında...


Mücbir bir sebep yoksa, kameraların açık olması, toplantı, eğitim, o an her ne yapılıyorsa, süreci kolaylaştırıyor bu kesin.. Açmanın zorunlu olması, mecburi tutulması, yetişkinlerin bir arada olduğu bir ortamda zorunluluk olamaz bana göre. İstek olmalı, açan isteyerek, bağ kurabilme niyetiyle açmalı.


Açmayan ekipler, şirketlerde de, ekip yönetenlerin bunun nedenlerini sorgulamasını, belki tekrar dönüp psikolojik güvenlik kavramına bir göz atmasını önermek doğru olur belki.


İş yaşamlarımız tahmin ettiğimizden hızlı ve fazla dijitale dönmüşken, bağ kurmak adına, en azından özel yaşamlarımız için hatırlamanın iyi olabileceği bir çarpıcı video bırakıyorum buraya. Son günlerde aldığım bir kararı uyguluyor olmanın haklı sevinci içindeyim. Tuna'nın bulunduğu odaya- fotoğrafını çekmek istediğimiz özel bir an olmadığı sürece- telefonla girmek yasak...


Sosyal medya, psikolojik güvenlik ve yalnızlık hissi ilgili biraz daha okuyası olanlar varsa aşağıya da bir link bırakıyorum. Bu aralar favori sitelerimden biri Harvard Health. Sağlıkla ilgili ilgilendiğiniz başlıkları işaretleyip, düzenli olarak blog yazılarına ve araştırmalara ulaşabilirsiniz. Teknolojiyi yaşamlarımıza ne kadar sokacağımız, dengeyi nasıl sağlayacağımız, özümüzle olan bağımızı nasıl koruyacağımız üzerine düşünmemiz gereken günler çünkü...



Yanlış ve doğrunun ötesinde bir yer var. Seninle orada buluşacağız. - Rumi

Son Öneri: Hemen hemen her sabah uyandığımız şiddet haberlerini, hangi coğrafyada olursa olsun ruh sıkıştıran, insanın insana verdiği zararı apaçık gösteren paylaşımları, keskin köşeli benim doğrum, senin yanlışın çatışmalarını gördükçe, duydukça, hatta parçası oldukça, yüzümü döndüğüm, hepimize iyi geleceğine inandığım bir kavram var. "Şiddetsiz iletişim".


Bültenlerden birini bu konuya ayrıca, beni de geliştireceğini bildiğim için- daha derin- ayıracağım ama şimdilik, bu şiddet dolu dünyada, şiddetsiz iletişim kurabilen çocuklar yetiştirmek isteyen anne babalar için bu dili öğreten bir öneri kitapla yetineceğim. Zürafa Dili Okulu'nu keyifle tavsiye ederim.


İyi pazarlar.


Gözde



225 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page