Farklı bakış açıları, can yakan ve umutlandıran gelişmeleri, bu da mı oldu'ları ile bu hafta Boğaziçi direnişi doğal olarak gündemden hiç düşmedi. Gezi'den beri bu denli kalbim "sahada" atmamıştı. Oturduğumuz sitenin akşamları başlayan tencere-tava'sından başka bir katkım ne yazık ki olamadı. Ama en azından biraz bile olsa etki alanımda olan bir yerle, eğitimlerdeki sohbetlerle, insanlarla tartışmakla, kişisel direnişimi kendimce sürdürmeye çabaladım. Sadece içinde yaşadığımız coğrafyada değil, her yerde; her organizasyonda, her takımda, her ailede, hatta bireysel seviyede dönüşüme ihtiyaç duyduğumuz bir alanı hatırlattı benim için bu direniş.
İnsanlık tarihi kadar eski bir kavram: Güç. Ve sahip olduğumuz gücü nasıl kullandığımız...
İçinden geçtiğimiz ve hem global hem bireysel seviyede zaten yeterince zorlandığımız dönemde en çok ihtiyaç duyduğumuz şeyin, evrensel değerlerde birleşen, kendi gibi olmayanı kapsayabilen, duyan, anlatan, anlama niyetinde olan, karşısındaki kişi ya da grubun varlığına -mış gibi yaparak değil- özünden gelen bir samimiyetle saygı gösteren, kibirden uzak, kendi kırılganlığına temas edebilen bir halde olabilen bir varoluş hali olduğunu düşünüyorum.
Bu haftanın bülteni;
Ebeveyn olarak,
içinde çalıştığınız organizasyonda bir takımın parçası olarak, yönetici olarak,
dünya vatandaşı olarak, hangi sıfatlarla okuyorsanız şu an fark etmeden herkesi ilgilendirdiğine inandığım bu kavramla ilgili birkaç öneri barındırıyor.
Yukarıya ve içimize bakmaya devam edelim...
"İnanıyorum ki birçok kötülüğün kaynağını gücün yanlış kullanımında bulabilirsiniz.
Comments