Herkesin içini farklı türlü doldurduğu, bugüne kadar bir çok farklı ölçekle tanımlanmaya çalışılmış ve insanı anlamaya dair çabaların odağına yerleşmiş bir kavram...Dünyaya düştüğümüz andan itibaren peşine düştüğümüz, hayatın çoğu yerinde, yüzeysel olarak şans, kader, başarı gibi kavramlar ile kardeş kabul edilen, tanımının kültürler, nesiller, bireyler özelinde değiştiğine hatta insan yaşamının farklı dönemlerinde bile farklı tanımlanabildiğine şahitlik edebileceğimiz bir kelime... Mutluluk.
Hazır Birleşmiş Milletler, 2021 Dünya Mutluluk Raporu'nu açıklamış, Finlandiya yine 149 ülkenin yer aldığı listede başı çekmiş, geçen yıl 93. sırada olan Türkiye ise 104. sıraya gerilemişken, toplumsal değil ama bireysel bazda bir kaç fikir-kaynak derledim bu bültende...
- Farklı akımlar mutluluğa nasıl bakmış,
- Bağlam, anlam ve konforla mutluluk ilişkisi
- Birçok kitabın söylemediği şey
-Rahatsız hissetmekten ne öğreniriz başlıkları ve bir kitap özeti ilginizi çekiyorsa, haftanın bülteni...
Dilerim iyi gelsin.
İyi pazarlar...
Bülteni hazırlarken felsefe tarihinde mutluluk için kim ne demiş'i okudum biraz. Bir kaç cümle ile özetlersem;
Aristo, eudaimonia olarak adlandırdığı mutluluğu, akıl-erdem ve tefekkür ile anıyor. Epikür, mutluluğu haz ile ilişkilendiriyor ve bunun için acıdan kaçınma gerekliliğini anlatıyor. Stoacılara göre mutluluk, mantıktan, güçten, kontrol sahibi olmak ve sebat etmekten geçiyor. Nietzsche’ye göre ise uzun süreli mutluluk, tembellik demek... Mutluluğun geçiciliğini ve esas kaynağının insanın anlam arayışında ve engellerle olan mücadele biçiminde olduğunu savunuyor. Buddha’ya göre mutluluk yolun kendisi...
Bu noktada, mutluluk üzerine düşünen biriyseniz eğer, (ki bence varoluşumuzun her alanı ve rolünde üzerine düşünmeye değer bir konu) kendi mutluluk tanımınızı düşünebilmenizi kolaylaştırabilecek, teorik çalışmalarda ve felsefi akımlarda mutlulukla ilişkilendirilmiş olan kavramlarla olan ilişkinizi sorgulatabilecek bir kaç soru/fikir bırakıyorum buraya.
Mutluluk ve bağlam ilişkisi : Çölde susuz kalmış bir kişiye, bir bardak su verdiğinizde duygusunu tarifsiz bir mutluluk olarak tanımlayabilir. Evinde, konforlu bir şekilde film izlemekte olan aynı kişiye bir bardak su ikram ettiğinizde, duygusu muhtemelen değişecektir. Mutluluk, "context' yani bağlamla ilişkilidir. Bu durumda içinde varlık gösterdiğim bağlamları ve o bağlamlardaki mutluluk arayışımı gözden geçirmem fena olmaz...
Mutluluk ve anlam ilişkisi : Bu konu üzerine önceki bültenlerde çok yazdım, o yüzden tekrar etmeyeceğim kendimi ama modası asla geçmeyecek bir arayış ve birbirine çok yakışın bir ikili olduğuna inanıyorum. Bu yaşamda benim için anlamlı olan nedir'in peşine düşmenin, anlık hazdan daha tatmin edici bir yaşam vaat ettiğine inanıyorum belki bu bültenin ulaştığı pek çok insan gibi... Pandemi döneminin hepimizi, ya da en azından çoğumuzu, bu anlamın adını koymak için tetiklemesinden, ertelenen bazı arayışları öne çekmesinden mesudum. İnsanlıktan çok şey götürürken, birkaç iyi faydasından biri galiba bu oldu...
Mutluluk ve konfor ilişkisi: İşte bu ikili çok tehlikeli. Konforlu olanın rahatlığına kapılıp, sağlıklıyım, çocuklar da afiyette, iş güç de eh işte, yuvarlanıp gidiyoruz, bundan iyisi can sağlığı demeye başlanan noktada, bireylerle çalışırken gördüğüm bir şey var. Daha doğrusu göremediğim bir şey var.. Gözündeki ışık...
Mutlu musunuz diyorum.
Hayır diyor.
Olsun sağlıklıyım diye ekliyor.
Yüksek sesle mutsuzluğumu dile getirip, bir de şükretmezsem ondan da olurum gibi bir korkuyla...
Bu arada farkındaysanız hacmi 15 milyar doları aşmış olan kişisel gelişim sektörü de en çok mutluluk vaat ediyor. Mutluluğa Ulaşmanın 12 Yolu, Başarıya Giden 10 Adım ve benzeri "çok satanlar" da esasen şunu vaat ediyor. Sen hiç çabalama, ben sana şimdi 10-12 madde veriyorum, oku, başaracaksın...
Ama bu bile çalışmıyor. Kanayan yere yara bandı, oturduğun yerden yemek olmuyor...
Çünkü bu kitaplar şunu söylemiyor. Kolay değil dostum demiyor. Kolay değil dese satamayacak çünkü... İnsanın konfor alanını, tanıdık olanı bırakması, terk etmesi, mutsuz edenlerin peşine düşmesi, kendini açması, içine bakması, kolay değil. Cesaret, niyet, zaman, çaba gerekiyor. Göz yaşarmadan öz yeşermiyor.
Buraya kadar okuduklarınız ilginizi çektiyse bundan sonrası bu konuda benim radarıma takılanlar...
Amanda Lang'in, The Beauty of Discomfort kitabı, çılgınca ve düşünmeden mutluluk peşine düştüğümüz anlar için bize rahatsız hissetmenin büyüsünü hatırlatıyor.
Kitaptan ufak bir not.
Rahatsızlığı Büyüme Belirtisi Olarak Görün.
Spor salonundaki bir amatör, antrenmanının ne kadar zor olduğunu anladıktan sonra cesareti kırılabilir. Ancak her sporcu, rahatsızlığın güç oluşturmanın gerekli bir parçası olduğunu bilir, bu yüzden ona yaslanırlar. Rahatsızlığınızı büyüme merceğinden görebilirseniz, bundan kaçınmaya daha az meyilli olursunuz.
Bu dönem bizi "rahatsız" eden şeylere bir bakmak için iyi bir dönem... Büyüme merceğinden...
Arzu edenler, kitabın özetine buradan ulaşabilirler.
Herkes yazıp çizince merak ettim, izledim. New Amsterdam...
Bu günlerde izlemesi kolay, gelişim zihniyeti ile ilgili bolca mesaj içeren, insana yaşamı ve iş dünyası ile ilgili epey mesele sorgulatan ve mutluluğu basitlik, iyilik, başkaları için anlamlı bir şeyler yapma hali olarak tarif ettiğini söyleyebileceğimiz bir izleme önerisi isterseniz iyi bir pazar seçimi olabilir.
Comments