top of page

Haftanın Fit 3'lüsü-Dillere Pelesenk Bir Kavram "Psikolojik Sermaye", Güvenlik ve 42 İmkansız KM.













Son günlerde hangi webinara katılsam, hangi yazıyı tıklasam karşıma aynı kelime çıkıyor. Bu kelimeyle yeni tanışmadık ama içinden geçtiğimiz malum dönemde, bir çok alanda fazlaca konuşur ve duyar olduk... Bir dönemin bütün slaytlarda kullanılan buzdağı metaforu gibi. Çeviklik, dayanıklılık gibi... Bazı kavramları anlamını yitirene kadar kullanmayı seviyoruz milletçe. Bir yanımla yine mi bu laf diyorum, diğer yanımla, kabaran danışman merakıma engel olmayıp, bir süredir ben de altını deşiyorum.


Bu bülten, temellerini pozitif psikolojiden alan, üzerinde de epey akıl fikir yürütülen bir kavram, psikolojik sermaye hakkında. Artık bunaldım bu laftan diyen varsa hemen kapatsın, ya da devam edip bir de bu gözle baksın.


Ne demek psikolojik sermaye?

Kavramın temellerini atan kişi, Fred Luthans ve arkadaşları. Fred Luthans bir araştırma ile başlayan kavramsal altyapıyı, daha sonra “Psychological Capital: Developing the Human Competitive Edge” isimli kitabında derinleştiriyor. Önce sahip olduğumuz diğer sermayelere bir bakalım, sonra bunun altını açalım. Teorideki gibi değil, bendeki yansımaları ile özetliyorum.


Ekonomik sermaye: Evin, araban, banka hesabının özeti, bireysel emekliliğin.. Yani neye sahip olduğun. Bu dünyada kalacak olanlar...


Entellektüel sermaye: Bildiklerin, deneyimlerin, tecrübe ederek biriktirdiklerin, hatta bir adım öteye taşırsak, bilgeliğin. Şanslıysan, senden sonraki nesillere aktarabileceklerin...


Sosyal sermaye: Dostların, tanıdıkların, biriktirdiğin insanlar, yaşamda yol arkadaşlığı yapabildiklerin, hiç haz etmediğim bir tanım ama sosyal "ağ"ın...


Psikolojik sermaye: Bizim konu... Kim olduğunla doğrudan ilişkili. Ve yaşamda başına gelenlere karşı verdiğin bir çok cevabın kaynağı...


Önce iyi haberle başlayayım. Nöroplastisite, yani beynin öğrenebilme becerisi var olduğu müddetçe, bu kavramın alt başlıklarında gelişim sağlamak mümkün. Yani zengini olabiliriz. Hala!


Fred Luthans, kitabında psikolojik sermayeyi 4 ana başlıkta tanımlıyor. Öz yeterlilik, iyimserlik, umut ve dayanıklılık. (Aşina olan varsa tanımları direkt geçip, aşağıdaki paragrafa inebilir.)


Zorlayıcı görevleri üstlenmek için gerekli çabayı sürdürecek ve bunları yerine getirecek bir güven sahibi olmak(öz yeterlilik), şu anda ve gelecekte başarılı olma konusunda pozitif bir düşüncenin mevcut olması (iyimserlik), hedefler için azmetmek veya gerekirse yeni hedefler oluşturmak (umut) ve sorunlarla karşılaştığında, harekete devam etmek, gerektiğinde geri adım atabiliyor olmak (dayanıklılık)


Başlıklara ve açıklamalara bakıldığında, kulağa çok tanıdık geliyor. Hiçbiri yabancı olduğumuz, duymadığımız kavramlar değil. Kendine güven, umutlu ol, iyimser bak, dayan..

Çok güzel de, içine doğduğumuz dünyanın/ülkenin durumu, hangi coğrafyayı seçsen karşına çıkan ayrı bir iç karartıcı tema, belirsizlik, kaos, hayatın bin yerden çekiştirmesi, doğamıza çok aykırı sürdürdüğümüz hayatlar, ruhumuzu sıkıştıran haberlere uyandığımız günler... Bunları yazması çok kolay, söylemesi daha da kolay evet.. Yapması nasıl olacak? Bilmek ve yapabilmek arasındaki köprü nasıl kapanacak?


Sisifos'un cezası gibi hissettiren, beyhude bir çabayla ancak çarkı döndürme enerjimizin olduğu dönem/gün/anlarda bu sermayenin zengini nasıl olunacak?


Muhtemelen benden bültenin bu kısımda beklenen, nasıl daha öz- yeterli, umutlu, iyimser ve dayanıklı oluruz'un yolları... Ama gelin bu yolun biraz dışına çıkalım...



Nasıl daha öz yeterli- umutlu- iyimser- dayanıklı oluruz'sa eğer soru, bendeki cevabı bunların tam tersini de deneyimlemeyi becerebilerek diye vermek isterim.


Ne zaman özünden gelen güvene inanan, yaşama umutlu, iyimser bakabilen ve kendi yılmazlığını kucaklamış olduğunu düşündüğüm birini görsem, farklı kutupları kucaklamaya hazır olduğunu da görüyorum. Her an güneşli yaz bahçelerinin peşinde koşmadığını görüyorum. Kendi kışını da yaşamaya niyetli olduğunu görüyorum.


Psikolojik sermayenin alt başlığı olan kavramlarla ilgili algımızı biraz farklılaştırmamız gerekiyor. Çünkü diğer sermayelerden farklı olarak, burada bahsedilen bu kavramların her an zengini olmak değil, fakiri olduğunda ne yapıyorsun'u da kapsamak konu... Zira yaşam, ancak kutuplarıyla mümkün, zengin ve değerli...En basit aktarımıyla, gece diyebilmek için gündüzü , yaz diyebilmek için kışı bilmek zorundasın. Nasıl ki doğada gölge olmadan aydınlığı, aydınlık olmadan gölgeyi görebilmek mümkün değil, doğada olan her şeyin yansımasını taşıyan insanda da, kutbun tek ucunda yaşam mümkün değil..


Kısaca, peşinde koşmamız gereken şey, "hadi umutlu olalım şimdi" gibi sığ kıyılar yerine, umutsuzluğa da temas edebilmeyi kapsayabilmek, umutsuz olduğumda ne yaptığımı gözlemleyebilmek...


Sürekli kendini geliştirme, daha da geliştirme, öz yeterlilikte zirve yapma derdinde olmak yerine, yaralarını, eksiklerini, olmamışlıklarını da şefkatle kucaklayabilmek...


Dayanıksız ve kötümser olduğun zamanlarda, kendini kutbun diğer ucuna atmaya çabalamak yerine, bu haline de şahitlik edebilmek... Psikolojik sermaye aslen budur en azından benim için.


Kaldı ki içimizde, olumlu düşünmeye kendini zorlamakla olumlu düşünmeyi becerebilmiş birisi bile varsa, öne çıksın.


"SECRET" gibi kitaplardaki mucizevi bakış açıları, yarayı derinlemesine incelemek yerine yara bandını tercih etme eğilimi, mutluluğun sırrını herkes bulmuş da bir biz beceremiyormuşuz duygusu yaratmakta birebir sosyal medya hesapları bize gül bahçesi vaat etse bile işler gerçekte öyle işlemiyor, insan denen mekanizmanın doğası böyle çalışmıyor.


Hatta olumlu düşünmeye niyet edeyim şimdi, hadi öz yeterlilik hissedeyim, umutlu bakayım, dayanıklı olayım diye çabalamak, çabalayıp da düzelmediğini görünce, sonunda insanın kendini "beceriksiz" hissetmesi gibi bir kısır döngü bile yaratabiliyor.


Sözün özü, psikolojik sermayeye yatırım yapmanın yolu öncelikle epey bir farkındalıktan, ardından kendine "şu anda & burada" olana dair şefkat gösterebilme becerisinden geçiyor.


Bu işin bireysel boyutu. Organizasyonel boyutunda da benzer ama başka bir kavrama bakalım isterim.


Bu günlerde sıkça konuşulan bir başka başlık da, psikolojik güvenlik... Bu başlığı da eğitimlerde en az psikolojik sermaye kavramını konuştuğumuz kadar konuşuyoruz sanırım. Tuna'nın doğumu ile ilgili hatırladığım en net sahne, onu fiziksel olarak tuttuğum ilk an... İnsanoğlu yaşama düştüğü, onu birilerinin "tuttuğu" o doğuş anından itibaren, bilinçli ya da az bilinçli haliyle, psikolojik olarak "tutulma"nın peşinde atıyor adımlarını. Bizi -mecazi anlamda- "tutan" , psikolojik olarak güvende hissettiren her ne varsa yanında, içinde kalmak istiyoruz. İnsan, eşya, mekan, iş, konu... Aklınıza hangisi gelirse...


Üzerine ayrı bir bülten yazmayı gerektirebilecek apayrı ve derin bir başlık olsa da, sadece şu soruyu düşünmek bile yeterli olabilir.


İçinde çalıştığım organizasyonda ne kadar "tutulduğumu" hissediyorum? Birlikte çalıştığım ya da yaşadığım, hayatında olduğum insanları ne kadar "tutuyorum" ?


Bu konuyu merak edenleri şimdilik bir Harvard Business School profesörü ve bu alanda epeyce yayını bulunan Amy Edmondson'la tanıştırmak isterim. Bu bülteni okuyan ve ekip, şirket, sistem yönetenler ya da liderlik başlığına iştahı kabaranlar için aşağıya sevdiğim bir konuşmasını bırakıyorum.


Bir ekipte psikolojik güvenlik nasıl artırılır?


Psikolojik sermaye denildiğinde son günlerde en çok aklıma gelen, eğitimlerde de paylaştığım, ve hep çok etkilendiğim kısa belgesellerden birini burada paylaşmayı istiyorum. Benim de triatlon hocalığımı yapmış olan Mert Onaran ve talihsiz bir kaza sonrası bütün hayatı değişen Okan Aracagök'ün 42 imkansız kilometre'si...

Doktorların günde sadece 15 dakika tekerlekli sandalyeye belki oturabilir dedigi Okan, Mert’le beraber 42 kilometrelik bir maraton koşabilir mi?


Bir öz yeterlilik, iyimserlik, umut ve dayanıklılık hikayesi...


Dilerim tüm izleyenlere ilham verir... Mert ve Okan'ı çok kısa bir zaman sonra BilsenİyiOlur Podcast serisinde de dinleyebileceksiniz.



İyi pazarlar.


Gözde



282 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page