Bu haftalarda sadece ülkece değil, dünya genelinde, gelecekte muhtemelen çocuklarımıza anlatacağımız, alışık olmadık günlere uyanıyoruz. Kolera, veba, çiçek hastalığı gibi global salgınları sadece tarih derslerinden hatırlayan büyük bir kitle, ilk defa kendi evini tehdit eden, korkutucu ve bilinmez bir virüsle karşı karşıya. Hal böyle olup, sosyal medyanın bilgi kirliliği de işin içine karışınca, gündemimizde sadece bir soru var. Ne olacak? Bu sorunun cevabını kişisel bilgilerimizle kesin olarak verebilmek ya da uzmanların bile üzerinde hem fikir olamadığı görüşleriyle ön görebilmek mümkün değil ama soruyu değiştirmek mümkün. Ve gerekli.
Doğru soru, insanın akıl, beden, ruh sağlığını tehdit eden hemen hemen her durumda olduğu gibi;
“Ne olacak, ya da neden oldu değil.
Nasıl baş ederiz?” olmalı.
Gestalt ekolunde öğrendiğim en önemli şeylerden biriydi bu soru değişikliği. Çünkü ne olacak, ya da neden oldu sorularına zihnen verebileceğimiz cevapların tamamı kurgu ve kaygıyı tetiklemekten başka bir işe pek yaramıyor. Ama nasıl baş ederiz, zihni çözüme odakladığı için bir anlam ifade edebilir.
Bu yazıyı, bu soruya ve günümüz becerileri arasında parlayan yıldız olarak kabul edilen dayanıklılık (resilience) konusuna ayırmak istedim. Bu kavramın bu kadar popüler olmasının boşa olmadığına inanıyorum. Sadece karşı karşıya olduğumuz virüs değil, içinde yaşadığımız çağın zorlukları, insan bedenini, zihnini ve ruhunu zorlayan mecburiyetleri, kendi bireysel gündemlerimiz yeterince ağırken, her akşam haberlerde izlediğimiz savaş, kaza, kriz görüntüleri, eskiden olduğundan daha fazla “dayanıklı- dirençli” olmamızı gerektiriyor.
Resilience – Türkçe’ye çevrilmiş haliyle dayanıklılık – Latince salire kelimesinden geliyor ve aslında bir fizik terimi. Maddenin esneme ya da baskı durumundan sonra tekrar eski haline gelebilmesi veya varlığını sürdürebilmesi anlamını taşıyor. İlk defa 20. Yüzyılda, çocukların travma ile baş edebilmelerini tanımlamak için gelişim psikologları tarafından kullanılıyor ve günümüzde bir bireyin ya da organizasyonun beklenmedik değişimler karşısında gösterdiği dirençliliği anlatabilmek için kullanılan bir yönetim terimi.
Yaşamın zorlayıcılığı kapıda belirdiğinde, beklenmedik bir değişimle nasıl başa çıkarız? Neden bazı insanlar, zorlayıcı deneyimleri diğerlerinden daha çabuk kucaklar?
Yerimizde saymak yerine – rağmen- ilerlememizi sağlayan şey nedir?
Dayanıklılık aslında, birimize verilmiş, diğerimize verilmemiş bir yetkinlik değil. Belirli ölçülerde, insanın hayatta kalma içgüdüsünden dolayı hepimizde var ancak bu beceriyi geliştirme yönünde çabalayan ya da farkındalığını yükselten bireyler daha dirençli görünüyor. Çünkü onlar, karşılarına çıkan durumlar karşısında daha çabuk çözüm üretebiliyor ve ilerleyebiliyorlar.
Şimdi güzel habere geliyorum. Her insani beceri gibi, daha dayanıklı olmak, her yaş, her durumda, öğrenilebilir bir beceri.
Peki nasıl?
Listeleri sevmeyen ve cevapların herkes için farklı olabileceğinin bilincinde olarak, birkaç yöntemi sıralamak isterim. Nefes alın, spor yapın, doğaya çıkın gibi şeyler yazmayacağım. Bunlar hemen hemen her yerde yazılıyor zaten ve açıkçası içselleştirilmedikleri sürece, kalıcı değil, yara bandı çözümler olduklarını düşünüyorum. Onun yerine kendimde işe yaradığını gördüklerimi paylaşabilirim…
Güçlü İlişkiler
Aile içinde ve sosyal hayatta sağlam, sağlıklı ilişkilere sahip olmak, dayanıklılığımızı korumak için başta gelen maddelerden. Burada Facebook, WhatsApp gibi sosyal ağ arkadaşlıklarından bahsetmiyorum. Gerçek, samimi, sahici diyaloglar kurabilmek, insanoğlunun direncini, bağışıklık sistemini güçlendirdiği gibi artırıyor. İçinden geçtiğimiz günler, ilişkilerimizin kalitesini bir kez daha gözden geçirmek ve en büyük yatırımı sahici diyaloglarımıza yapmak için bir fırsat olabilir. Konuşmak, sohbetleri derinleştirmek, güçlü sorular sormak herhangi bir ilişkinin kuvvetlenmesi için ön gereklilik… Sanıyorum bunu yapmak için önümüzde bol bol zaman olacak.
Pozitif Benlik Algısı
Yine bu günler, kendimizle olan sohbetlerimizi derinleştirmek için iyi bir dönem olabilir. Kendisiyle pozitif diyaloglar kurabilen, iç seslerini pozitif kurgulayabilen bireylerin daha dirençli, dayanıklı olmasına şaşırmamak gerek. Dışarıdaki bilindik dünya yıkılırken, bireyin merkezinde, dengede kalması ve kendi kalesinden destek alabilmesi kadar anlamlı ne olabilir? 2016’da İngiltere’de yapılan bir Harvard Business Review araştırmasında, kendini “dayanıklı” olarak tarif eden bireylerin yüzde 93’ü bunu herhangi bir dış sebebe değil, “kendilerine” borçlu olduklarını belirtti. Yani öz motivasyonunu dışarıda değil, iç dünyasında arayanlar şanslı… Çünkü dışarıdaki sistem çöktüğünde, tutunacak tek yer özümüz…
İyi Alışkanlıklar – Kişiye Özel!
İyi alışkanlıklara sahip olmak ve sürdürmek, değişimle baş etme kapasitemizi pozitif yönde etkiliyor evet ama buradaki asıl konu, bu alışkanlıkları iyi belirlemek. Bu konuda yapılan en büyük hatanın, bireyin toplumsal olarak doğru kabul edilen ama kendisine uygun olmayan alışkanlıkları içselleştirmeye çalışması olduğunu düşünüyorum. Örneğin koşmayı sevmiyorum ama etrafımdaki herkes koşuyor. Bundan etkileniyorum ve alışkanlık haline getirmeye çalışıyorum ama doğal olarak işe yaramıyor ve kendimi koşmayı alışkanlık haline getiremedikçe daha kötü hissediyorum. Çünkü kendime göre, bana özel bir seçim yapmadım. O kadar çok var ki bu senaryodan… Sana iyi gelen, bana iyi gelmeyebilir, benim için doğru olan, senin için yanlış bir seçim olabilir. Dayanıklılığı artıran alışkanlıklar, adı üzerinde alışkanlık… Bir rutin ve o rutine tutunmayı içeriyor. Bunları keşfetmek, sanıyorum yolculuğumuzun en büyük parçası… Neyi sürdürebilir, neye zor zamanlarda tutunabilirim?
Anlam Bulma
Viktor Frankl, İnsanın Anlam Arayışı kitabında şöyle der: “Güçlü bir nedeni olan herkes, her türlü ‘nasıl’a katlanabilir”. İşinde, ilişkilerinde, ürettiklerinde bulduğun anlam ancak insanı dayanıklı, dirençli, yılmaz kılabilir. Hayatın herhangi bir köşesinde bulunan anlam, karşılaşılan zorluğa karşı insanı daha esnek yapabilir. Şu soruyu sorarak, anlam bulma arayışımızı derinleştirebiliriz. Benim için gerçekten, ama gerçekten anlamlı olan şey ne?
Esneklik- Doğaçlama Yeteneği
Dünya tarihi bugüne kadar hiç düştükten sonra bu bana göre değil diyerek yürümekten vazgeçen bir bebek görmedi. Öyle veya böyle yöntemlerimizi değiştirerek denemeye devam etmek genlerimizde var. Ama yetişkin yaşamlarımızda bir noktada zihnin kurgularına takılıyoruz. Öğrenilmiş çaresizlikler ya da katı düşünceler, ataleti ya da sabitliği doğuruyor. Bu da başlı başına dirençliliğin idamı demek. Doğaçlama yeteneği, her ne olursa olsun, olaylara planlananın dışında cevap verebilme becerisi dayanıklı kalmanın kritik koşulu…
Son olarak, belki şöyle bir ekleme yapabilir.
Dayanıklı insanlar sana, bana, hepimize ait özelliklere sahipler: Gerçekliğin sadık bir kabulü; güçlü değerleri kapsayan, hayatın anlamlı olduğuna dair derin bir inanç ve doğaçlama yeteneği. Bu niteliklerden sadece bir ya da ikisiyle sıkıntıdan geri dönebiliriz, ancak sadece üçüyle gerçekten dirençli olabiliriz.
Gözde Berber Özbalaban
Comments